• https://www.facebook.com/tetaileandasifa
  • https://www.twitter.com/theta_ile_andasifa
  • https://www.instagram.com/theta_ile_andasifa

Acele İşe Şeytan Neden Karışır?

Acele İşe Şeytan Neden Karışır?

 

Sen de aceleci misin?

Hiç birimiz beklemeyi, bekletilmeyi sevmiyoruz. İşlerimiz hemen olsun istiyoruz.

Oysa biz acele ettikçe sistem daha da yavaşlayabiliyor.

 

Acele işe şeytan karışır derler ya, peki neden karışır?

 

Enerjiler diliyle anlatacak olursam; acelecilik, panik, sabırsızlık düşük frekanslardır.

İnsan kainattaki en üstün en güçlü varlıktır ve fakat düşük frekansta yayın yaptığında o bölgeye ait varlıklarla temas edebilir. Şeytan denen mekanizma düşük enerji frekansıdır. Üç harfliler, karabasanlar, karanlık ruhlar düşük frekanslı insanların alanına gelebilir. 

 

Danışmanlık öncesi şöyle acele sonuç bekleyen sorular geliyor bazen: Bu konu kesin geçer mi? en kısa, çabuk ne kadar zamanda geçer?

Şuan yaşanan sizi zorlayan sorununuz bir günde oluşmadı. 

Yıllar önce verdiğiniz kararlar, seçimler, modellediğiniz davranışların sonucu bugüne vardınız. 

Hayatımızda yeni olana, değişime uyumlanmak için hepimizin farklı sürelere ihtiyacı var.  

Bu bazen bir gün bazen bir hafta bazen bir ay, altı ay, bir yıl olabilir.

Acele etmek, ittirme gayreti süreci yavaşlatır!

Her birimizin kapasitesi çok farklı. Özellikle ruhsal çalışmalarda bu böyledir. 

 

Biz tohumlar ekeriz, niyetlerimizi netleştiririz, sonucu veren Allah'tır, şifayı veren Allah'tır.  

Burada sır şu ki; teslimiyet içinde olunca olan sonuç bizim için olasılıkların içinden en iyisidir.

Bizim şuan kötü gördüğümüz durumun, konunun bize anlatmak istediği bir mesajı var.

 

Bu mesajı ancak acele etmeden, sakinlik titreşimi içinde olursak görebilir, okuyabiliriz.

Çok kolay olduğunu söylemiyorum fakat üzerine bilinçli çalışacak mümkün!

 

Theta healing meditasyon tekniğini kullanarak danışmanlıkda tam olarak bu sakinlik titreşimi içinde gözlemleme yapıyoruz.

Eskiyi bırakıp yeniye alan açıyoruz. Danışanlarım süreci iyi biliyor:)

 

(Bu arada şunu da eklemeliyim ki; ben de kendi üzerime düzenli çalışan biriyim. Yoldayım, öğrenmeye devam ediyorum :) sonuç aldığım konuları, bakış açılarımı paylaşmayı seviyorum. İnanıyorum ki, sorun yaşadığımız konularla ilgili her birimizin işte bu anı var. bu bazen bir yazı, bir film, bir video her yerden gelebiliyor.)

 

Dün okuduğum şahane hikayeyi de burada paylaşmak istiyorum.

Daha önce okuduysanız hatırlatma olsun :) 

 

Acele etmeden sindire sindire okuyunuz :)

 

Köyün birinde bir yaşlı adam varmış. Çok fakirmiş ama kral bile onu kıskanırmış. Öyle dillere destan bir beyaz atı varmış ki, kral bu at için ihtiyara nerdeyse hazinesinin tamamını teklif etmiş ama adam satmaya yanaşmamış. “Bu at, bir at değil benim için; bir dost, insan dostunu satar mı” dermiş hep.

 

Bir sabah kalkmışlar ki, at yok. Köylü ihtiyarın başına toplanmış: “Seni ihtiyar bunak, bu atı sana bırakmayacakları, çalacakları belliydi. Krala satsaydın, ömrünün sonuna kadar beyler gibi yaşardın. Şimdi ne paran var, ne de atın” demişler. İhtiyar: “Karar vermek için acele etmeyin” demiş. ”Sadece at kayıp” deyin, çünkü gerçek bu. Ondan ötesi sizin yorumunuz ve verdiğiniz karar. Atımın kaybolması, bir talihsizlik mi, yoksa bir şans mı? Bunu henüz bilmiyoruz. Çünkü bu olay henüz bir başlangıç. Arkasının nasıl geleceğini kimse bilemez.

Köylüler ihtiyar bunağa kahkahalarla gülmüşler. Aradan 15 gün geçmeden at, bir gece ansızın dönmüş. Meğer çalınmamış, dağlara gitmiş kendi kendine. Dönerken de, vadideki 12 vahşi atı peşine takıp getirmiş. Bunu gören köylüler toplanıp ihtiyardan özür dilemişler.

Babalık demişler, sen haklı çıktın. Atının kaybolması bir talihsizlik değil, adeta bir devlet kuşu oldu senin için, şimdi bir at sürün var!

 

“Karar vermek için gene acele ediyorsunuz” demiş ihtiyar. “Sadece atın geri döndüğünü söyleyin. Bilinen gerçek sadece bu. Ondan ötesinin ne getireceğini henüz bilmiyoruz. Bu daha başlangıç. Köylüler bu defa ihtiyarla dalga geçmemişler ama içlerinden “Bu herif sahiden gerzek” diye geçirmişler.

Bir hafta geçmeden, vahşi atları terbiye etmeye çalışan ihtiyarın tek oğlu attan düşmüş ve ayağını kırmış. Evin geçimini temin eden oğul, şimdi uzun zaman yatakta kalacakmış.

 

Köylüler gene gelmişler ihtiyara “Bu atlar yüzünden tek oğlun, bacağını uzun süre kullanamayacak. Oysa sana bakacak başkası da yok. Şimdi eskisinden daha fakir, daha zavallı olacaksın” demişler.

İhtiyar “Siz erken karar verme hastalığına tutulmuşsunuz” diye cevap vermiş. ”O kadar acele etmeyin, oğlum bacağını kırdı, gerçek bu, ötesi sizin verdiğiniz karar. Hayat böyle küçük parçalar halinde gelir ve ondan sonra neler olacağı size asla bildirilmez.”

 

Birkaç hafta sonra, düşmanlar kat kat büyük bir ordu ile saldırmış. Kral son bir ümitle eli silah tutan bütün gençleri askere çağırmış. Köye gelen görevliler, ihtiyarın kırık bacaklı oğlu dışında bütün gençleri askere almış. Köyü matem sarmış. Çünkü savaşın kazanılmasına imkân yokmuş, giden gençlerin ya öleceğini, ya da esir düşeceğini herkes biliyormuş.

 

Köylüler, gene ihtiyara gelmişler. “Gene haklı olduğun kanıtlandı” demişler. “Oğlunun bacağı kırık ama hiç değilse yanında. Oysa bizimkiler belki asla köye dönemeyecekler. Oğlunun bacağının kırılması, talihsizlik değil, şansmış meğer!”

 

“Siz erken karar vermeye devam edin” demiş, ihtiyar. “Oysa ne olacağını kimseler bilemez. Bilinen bir tek gerçek var, benim oğlum yanımda, sizinkiler askerde. Ama bunların hangisinin talih, hangisinin şanssızlık olduğunu sadece Allah biliyor.”

Hiç bir şey tesadüfen karşımıza çıkmaz.

Yazıyı sonuna kadar okuduysan, hangi alanlarda acalecilik yapıp zihin koyuyorsun ve belki olacak işlerin olmuyor, duruyor bi düşün?

Ve birazcık yavaşlamak için kendine izin ver güzel insan. Hatırlatmak istedim.

 

Sevgimle.

 

Esra Gündüz

Ekim 2022

  
291 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın